iki arada bir derede

“Ey insan! Nimetin zevâlinden elem çekme. Çünkü rahmet hazinesi tükenmez. Ve lezzetin zevâlini düşünüp o elemden feryad etme. Çünkü o nimet meyvesi, bir rahmet-i bînihayenin semeresidir. Ağacı bâki ise, meyve gitse de yerine gelen var. “

Bu cümle Bediuzzaman Said Nursi’nin Mektubat’ından bir alıntı. Geçen asırda gelen ve üstad diye nitelendirilebilecek birçok alimden birisi, benim ise kendisini mevlana gibi özel bir yere koydugum güzel bir sahsiyet.

  Said nursi’nin bu ve buna benzer birçok belagat açısından muhteşem ifadeleri var. Bu söz bana bütün dünyanın içinde bulunduğu çok temel bir problemi anımsattı.

Bu problem geçtiğimiz günlerde başbakan’ın ifade ettiği dindar gençlik sözüyle gün yüzüne çıktı. Tüm hatlarıyla görünür oldu. Şöyle ki;

Yazılarımda yada konuşmalarımda batı ve doğu kavramlarını kullanmaktan hiç hazzetmesem de, tarih boyunca yapanları ve yapılanları birbirinden ayırmak için bir ihtiyac sadedinde kullanıyorum.  Son bin yıldır (özellikle yeni ahitin yazılmasından ve kilisenin Yaratıcının rölüne bürünmesinden itibaren) batı dünyası, dini tüm alanlardan soyutlayarak sorgulanamayan, anlasılamayan bir obje olarak, aklın ve iradenin müdahele alanının dışına taşıdı. Bu ayrım da tabi olarak doğal bilimlerdeki exponansiyel gelişmenin tavan yaptığı dönemde tavan yaptı. bugün 18.yy pozitivizmi dedigimiz olgu, bu doneme tekabul etmistir ve olguculuk, deneycilik karşısında din ve sosyal hayat kendisine bu dünyada doğru düzgün bir yer bulamamıştır.

Deneyselciligin, olguculugun kutsallaştırıldığı bir dünya, hayatın formülleştirilmesi anlamına gelir. İtiraf etmek gerekir ki özellikle biz bilim insanları, her zaman sosyal olaylara da matematiksel bir gözle, formule etmek amacıyla yaklasırız. Bunu yapamadıgımız zamanlarda da analojileri kullanır ve en azından sosyal ve ictimai olaylara bilimsel notasyon kullanarak yakınsamaya calısırız. Ne kadar dogru ne kadar yanlıs tartısılır ama evet, bundan da büyük keyif alıyoruz.

Batı toplumunun bugun 18. yy pozitivizminden sıyrılmaya calisirken nasıl bir belaya bulastıgını 19. yy da yasadıkları akımlar gösterdi. 200 yil sonrasından bakarak, savaşlarda, krizlerde ve insan kaynaklı felaketlerde ölen yüzmilyonlarca insanı bu ideolojilerin ve bu ide’lere zemin hazırlayan tasavvur’un bir getirisi olarak göstermek cok kolay tabi. Ama bunun boyle olmadıgını da eminim tutarlı bir sekilde kimsecikler iddia edemez. Iste bu noktada, benim bireysel olarak cevremdeki büyük cogunlukta lise yıllarımdan beridir gordugum sey su:

Toplumumuzun aydın dedigimiz ışık saçmakla yükümlü kısmı, iki yüz yıl sonra, 18. yy pozitivizmini 19. yy’daki her türlü ideolojiyle harmanlayarak kendine özgü bir  yaşam formülü gelistirmis durumda. Ve malesef bu formülün en onemli carpanı ise SİYASET olmus.

Örneğin, dini ve siyaseti, dini ve bilimi, dini ve ahlaki bütün yasamsal kavramları birbirinden ayırmak gerekliliği. Bu konuları bugun toplumumuzun büyük cogunlugu ile konustugunuzda alacagınız cevap : bunların tamamen birbirinden bagımsız oldugu ve birbirine KARIŞTIRILMAMASI gerektigidir.

Evet, bir bilim adamına dini inanclarını işine karıştırmaması gerektigini soyleyebilirsiniz. Veya, kendi inancının ifade ettigi bazı özel hükümler, bir siyaset adamını adalete uymaktan alıkoyacaksa, bunun olmaması gerektigi asikardir. Ve bu noktada o kisinin hareket referansı dininin kendisine ne söyledigi degil, bir toplumu yonetirken ne yapması gerektigidir. Kendi inancını kimseye uygulatmak zorunda olmadıgı gercegidir.

İste, suan gündemimizde olan ‘ dindar genclik ‘ tartismasının görülmeyen yanı, bu toplumu olusturan bireylerin malesef ve malesef bu ayrımı yapmaya yada yapabilmeye niyetli, yetenekli yada eğilimli olmamalarıdır. Çoğunlugumuz bilimin dinden ayrı olması gerektigini okullarda öğrendik. Ama bu ayrımı yapmaktaki amacı hic mi hic sorgulamadik. Buradaki amac bilimin deneyselligini korumak ya da deneylerin güvenilirliğini sağlamak  degildi. Amac, dini alan dısı,etkisiz bırakmaktı. Neden din alan dışı ve etkisiz bırakılmak istensin ki derseniz,bu reaksiyon kiliseye karşı bir toplumsal zihin boşalmasıydı. (burada bir kac yazarı degil, 100 yıl boyunca bu fikri tasımıs bütün yazarları kastediyorum). Bu davranış bugünün gencligine, aydın geçinen kabugunu kıramamıs bıldırcın yumurtası kıvamındaki genclige, kitaplardan ve okullardan gecti tabi. Ancak yine bu genclik, askeri egitim sistemiyle itaat etmeye kosullandırılmıs bu genclik, sebebini hic sorgulamadıgı icin neden bilimin ve dinin birbirinden ayrı kalmasını idrak edemeyecek. Acı ki, 60 yasına da gelseler, cennet papağanı modunda bilimin ve dinin birbirine karıştırılmaması gereken item’ler olduğu şarkısını soyleyecekler. Bugün halen bazı yazarların yaptıgı gibi.

Eskiden cok yapardım. Herkesin bildigi, tanıdıgı isimlerin sözlerini kendi argümanımı güclendirmek icin söylemek hosuma giderdi. Hala da bir miktar hoslanırım, cünkü ikna edici oldugunu düsünüyorum. Ancak bazen sözün en kısasını ve en kuvvetlisini söylemek evladır.

 Diger dinlerden kardeşlerimize hicbir yorumum yok. Ancak sözüm ve sorum müslümanlara. Iman ettiğini söyleyip, halen de bu ikisinin (yada benzerlerinin) karıştırılmaması gerektiğine inananlar; İLK AYETİ nasıl yorumlayacaksınız?. Lütfen  bana DOĞA ayetlerinin, YARATAN RABBİ’n ADI’NA, Rabbin adını anmadan, nasıl okunacagini birisi anlatabilir mi. Hic sanmıyorum.

Aynı tasavvurdan beslenen mantık, gectigimiz günlerde çalışma arkadaşlarımdan birinde kendisini şöyle gösterdi. Arkadaşıma websitemde hemen herşeyden yazdığımı soyledim. Çalışmalarımdan, projelerimden, gecmisimden, dini inancımdan vs.. Ardından websitemi CV’mde belirttigimi söyledim. ‘ Dur bi dakka ‘ olduk orada. ‘Nasıl yani, hem dini düşüncelerini yazıyor, hem de websiteni iş başvurusu yaptıgın bir evrak’ta mı belirtiyorsun’a geldi olay. Arkadaşım bunun hatalı olduğunu düşündüğünü soyledi, bense bunun doğru olduğuna inandığım şey olduğunu söyledim ve öteledim. Şimdi bir düşünelim, benim dini inancımın ne olduğunun, bunları yazıp yazmamamın yaptığım işle, iş yapış şeklimle ve çalışma ahlakımla nasıl bir ilişkisi var. Eğer bu yanlıs bir davranış ise, ben hatalı biriyim ve başvuracagim iş için tehlikeli bir profilim. Buna inanan insanların, zeka seviyesine ve toplumdaki profiline bakıyor, bir kat daha, bir kat daha şaşırıyorum.

Sonra tekrar hatırlıyorum şu sözü; “Ey insan! Nimetin zevâlinden elem çekme. Çünkü rahmet hazinesi tükenmez. Ve lezzetin zevâlini düşünüp o elemden feryad etme. Çünkü o nimet meyvesi, bir rahmet-i bînihayenin semeresidir. Ağacı bâki ise, meyve gitse de yerine gelen var. “

Evet, geleceğine dair endişe etmeden yaşayabilmek çok zor bir şey. Öyle bir yaşamımız var ki, ölene dek tek derdimiz geleceğimiz. Beşikten mezara tek derdimiz, mezardan önceki son durağımızda konforlu olup olmayacağımız. Bugün yaşadığımız nimetleri sürdürüp sürdüremeyeceğimiz. Hayatına sonsuzluk imgesi değmis insanlar için bu çok rahatsız edici birsey.

Bu sözle birlikte biraz daha iyi anlıyorum, neden insanların bilimi-siyaseti-vs her türlü sosyal imgeyi dinden uzak tuttuklarını. Eğer İran veya dinin (sözde) egemen olduğu bir ülkede yaşasaydık, aynı zihniyet dini inancı kuvvetli olmayan insanların bilimden-siyasetten vs.. uzak tutulması gerektigini belirtecekti. Yani bu biraz da, çoğunluğu rahatsız ederek toplumsal statuyu  kaybetme kaygısı. Daha ziyade, “benim zihnimdekilerle muhatabımın zihnindekiler birbirine uymazsa, ben ne kaybederim kaygısı.”

Bu zihni yapıyı değiştirmek mümkün olmadığını biliyorum. Çünkü bu zihniyet, nerdeyse insanlıkla yaşıt. O nedenle  yine said nursi’nin su güzel sözünü hatırlıyor, yazıma böylece son veriyorum.

“Mânen sevdiğin ve alâkadar olduğun ve perişaniyetinden müteessir olduğun ve ıslah edemediğin şu kâinat, bir Kadîr-i Rahîmin mülküdür. Mülkü sahibine teslim et. Ona bırak; cefâsını değil, safâsını çek. O hem Hakîmdir, hem Rahîmdir. Mülkünde istediği gibi tasarruf eder, çevirir. Dehşet aldığın zaman, İbrahim Hakkı gibi “Mevlâ görelim neyler / Neylerse güzel eyler” de, pencerelerden seyret, içlerine girme.”

Etiketler: , , , , , ,

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.