Aktif akıl,kalp ve çalışkanlığın yerini provokatif ve süslü sloganların aldığı günümüzde, toptancılara, ezbercilere, laf tüccarlarına ders mahiyetinde bu yazının tamamını paylaşmak istedim.Hepimize vahiy ekseninde gonderdigin bu uyarı yazısı icin tesekkürler Senai Demirci;
_______”Kahrolsun Senai” diye yazan gençlere____________
“Kahrolsun İsrail!” diye bağıran gençleri kösteklediğimi sandınız. Aksine destekledim. “Slogan atmanız yetmez, attığınız sloganın altını doldurun, üzerini tamamlayın” dedim. “Tepkinizi ucuzlaştırmayın, daha da esaslı bir duruşun yanında olun!” diye uyardım. “İsrail’e tepkinizi taraftarlık düzeyinde bırakmayın, ince bir düşünüşe çevirin, zarifçe bir iç duruş haline getirin” dedim. “Kimi Yahudilerin yaptığına sadece siyasal olarak değil, ontolojik olarak da karşı durun; onlar gibi olmaktan uzak durun ki kahredin onların ahlaksızlığını!” dedim. Gerçi bunları yazarken, “taşlanacağım” da demiştim. Hiç olmazsa, “taşlarsınız beni!” tahminimi haklı çıkarmasaydınız. Bakın, haklı çıktım.
“Şerefsiz”den “İsrail dostu”na “diyalogcu”dan “sahtekâr”a, “paragöz”den “İHH düşmanı”na kadar türlü etiketler aldım. Yakıştırdınız madem, hepsi yakamda dursun. Sizi utandırmak istemem. Ama şunu da unutmayın, sizden kafa yormanızı bekleyen bir ürün koydum ortaya. Yazı yazdım. Slogan atmadım. Siz anlamaya kalkmak yerine yeni sloganlar üretmeyi tercih ettiniz. Sizin yerinize düşündüklerini sandığınız birilerinin klişelerini tekrar ettiniz. Bu halinizle “Kahrolsun İsrail!” diye slogan atan gençlerin yaptığını da yapamadınız. Onlar hiç olmazsa zahmet etti, ter döktü, yargılanmayı göze aldı. Siz peşinen yargılamayı tercih ettiniz. Kolayca yaftalamayı seçtiniz. Umarım, bu yazdığımı anlamaya zahmet edersiniz.
Hayatî bir hatırlatma daha: Bana ya da benim üzerimden bir başkalarına yapıştırdığınız toptancı ve aceleci etiketler sizi farklı bakış açılarını görmekten yoksun bırakabilir, sizin gibi düşünmeyenleri anlama imkânlarınızı tüketebilir, muhalifinize ve düşmanınıza borçlu olduğunuz adaleti ve insafı yok edebilir. Bu yetenekler ömür boyu lazım olacak size. Eşinize tavrınızda, çocuklarınızla iletişiminizde, komşularınızla geçiminizde, iş arkadaşlarınızla etkileşiminizde işe yarayacak bu yetenekler. Kalabalıklar gibi düşünme konforuna, klişelere yaslanma rahatlığına daha bu yaşta alışırsanız, taraf olduğunuz kişilere ve kurumlara, benimsediğiniz davalara ve söylemlere de zarar verebilirsiniz. Tuttuğunuz davaya sadakatiniz kalabalıkların desteği ile yürüyorsa, yalnız kaldığınızda-ki kalacaksınız-yalpalarsınız, tökezlersiniz. Yapmayın!
Katılmadığınız bir tane görüşümden ötürü kitaplarımı yakacağını söyleyenler de var aranızda. “Kahrolsun İsrail!” diye bağıran gençlerin beraat etmesine üzüleceğimden emin olanlar da var. Kantarınızın topuzu bu kadar mı oynak, arkadaşlar! Üzülerek belirteyim ki, işte tam da bu anlayış İsrail’i kahrolmaktan kurtarır. Farz edin ki, tümden yanlış yazdım ben. Varsayın ki hepten hata ettim. Birini sadece tek bir hatası yüzünden hepten yok etmenin adı toptancılıktır. İşte o toptancılık faşizmi yok mu, işte bu faşizm yüreğimizin tam ortasına zalim bir İsrail devleti diker. İsrail devleti kahrolsa bile biz “İsrail” olarak kalırız. Öyle yaşar, öyle ölür ve öyle haşroluruz. Bir kardeşimizi bir kez hata etti diye tümüyle silmek yok mu; işte bu yaklaşım dilimizi “Kahrolsun İsrail!” sloganıyla oyalarken, içimize “kahrolası İsrail”ler yerleştirir. Kitaplarımı değil beni yaksanız bile, bu söylediğimi yakmayın, unutmayın. Lütfen!
Benim bildiğim ve sizin de bilmenizi istediğim şudur; Kur’ân’ın yaklaşık üçte ikisi insanın özgün duruşunu inşa eder. Birilerine karşı “tepkisel” duruş değildir bu. Birilerini peşinen düşman varsayarak inşa edilmedi bu “emin duruş”. Kimseyi dışlamadan, kimseleri ötekileştirmeden, her insanı bir ümit bilerek indi insanlığa vahyin merhamet pınarı. Düşmana kılıç çekmeden önce, güneşi ve dağı yeni bir gözle seyredecek, taşları ve yıldızları, çölü ve denizleri anlama bürüyerek yeniden sevecek iman dersi aldık Kur’ân’dan. Bu yüzden, savaşırken bile “merhamet etme”yi “ne olursa olsun kazanma”nın önüne koyar Peygamber [asm]. Bu yüzden dünyanın en muhteşem ordusuna sahip Süleyman [as] karıncaları incitmemeyi zaferden daha öncelikli kılar. “Muhteşem Süleyman”ları [as] bu sırrı anlayalım diye anlatır bize Kur’ân. İktidar ahlakı öğretir bize. “Kontrolsüz güç, güç değildir” der. Bu yüzdendir iki azılı düşmanını birbirinden ayrı tutar Peygamber [asm]. Ebu Cehil’le Ebu Leheb’i toptancı bir tavırla çiğneyip geçmez. Ebu Cehil için içten içe dua eder; farklılığı için insaf eder. Biliyorum zordur bu iş; sancılıdır. Yürek ister. Zihninize yerleştirilmiş hazır klişeler varken, içinizde azgın nefret dalgaları salınırken, insaf çağrısı yersiz gelir. Düşmanınız bile değilken, kardeşiniz olduğu apaçık ortadayken, harcamak yerine insaf etmeyi denemek bu kadar zor değildir ama. Bunu bir başarabilirsek, İsrail kahrolacaktır, çocuklar. Sloganlar değil İsrail’i kahredecek, İsrail’ce yaşamaya karşı içimizden kurduğumuz yürek devleti kahreder İsrail’i. İçinizde bir adalet çınarı yükselsin. Öfkeli kalabalıkların arasında silik bir gölge olarak geçmek yerine, özenli ve özgün bir duruş sergileyin âleme ki “kahrolsun İsrail!” Gölge olmayın, gövde olun, çocuklar.
Şunu da bir kenara not edin: Tarihte hiçbir erdemli davranış, “ama onlar da öyle yapmasaydı!” tepkisiyle üretilmedi. “Onlar ne yaparsa yapsın, biz böyle yaparız!” diyenlerin erdemine müşteriyiz biz. Misilleme mantığına kalsaydı, Yusuf [as] kendisini kuyuya terk eden, köle diye sattıran kardeşlerine en sonunda “gününü gösterir”di; ama göstermedi. Pısırıklığından mı sizce? “İsrail’de yaşayan herkes her şeyi hak ediyor” diye düşünüyorsak, kendisine ve dostlarına ambargo uygulayıp aç bırakan, yurdundan süren, hicret ettiği Medine’yi de dar getiren Mekkelilerin kıtlık çektiğini haber aldığında yardım gönderen Peygamber’i [asm] de ayıplardık herhalde. Küserdik, kim bilir!
Sizin hoşunuza gitmeyen, sizin hemen anlamayacağınız şeyler yazmış olabilirim; doğru. İyi de bu beni kategorize etmenizi gerektirir mi? Beni kendinizce tanımlayıp bir köşeye yerleştirme, adımı koyup keyfinizce paketleme hakkı verir mi size? Neden özgün ve sahici bir insan olarak göremiyoruz muhaliflerimizi? İlle de bir komplonun parçası görmek zorunda mıyız farklı görüşleri? Yapmayın, etmeyin! Siz sokak ağzıyla konuşacak adamlar mısınız? Siz kuru gürültülerin korosuna dâhil olacak kadar sıradan mısınız? Vicdanınız hür olmalı! Fikriniz özgün durmalı! Ezberleri bir kenara koymanın vakti gelmedi mi? Diyalog üzerinde 15 dakika bile kafa yormadan birini diyalogcu diye suçlamanın neresi mertlik? Bir cemaatin yüz binlerce mensubunun emeğine bir anlık bile saygı duymadan, tek bir kelimede, biricik cümlede hepsini silip atmanın neresindedir insaf?
Vahyin inşa ettiği pırıl pırıl akıl sahipleri olarak, slogan atmak yerine, slogan atmanın yanında durmak yerine iş üretmelisiniz, iş! Fikir çıkmalı sizden. Stadyumlarda değil kütüphanelerde kahredin İsrail’i. Bağırarak değil düşünerek kahredin İsrail’i. Kardeşlerimizi katleden İsrail’i kahretmek istiyorsanız, kardeşliğimizi katleden milliyetçiliğin, Türkçülüğün, Kürtçülüğün, devletçiliğin, laikliğin, zorbalığın, toptancılığın, kabalığın, secdesizliğin, cimriliğin, softalığın, bağnazlığın, tembelliğin, vurdumduymazlığın karşısına koyun kendinizi. Hiç durmayın. Sesinizi değil sözünüzü yükseltin. Yumruğunuzu havada sallamak yerine, elinizi işinize verin. “Tekbir”leri slogan diye atmak yerine, tefekkürünüz eyleyin, hazmedin.
Son bir söz de sözlükçü kardeşlerime: Ben size “beni adamdan sayın!” demedim, “adam olun!” dedim. Müminler adına yola çıktığınız halde –belli ki ipin ucunu kaçırdığınız için- “gıybet ve dedikodu bataklığı” ve “karalama tahtası” haline gelmiş platformunuzun bana onur-kıyımı yapıp yapmaması benim değil sizin sorununuz olmalı. Siz “adam gibi” bir sözlük yaptığınızda “foyamı saklayabildiğim” ve “maskemi yüzümde tutabildiğim” için değil kardeşlerimin vahyin hakkını veren onurlu ve duyarlı bir platform oluşturduğuna şahit olduğum için sevineceğim.
Bu yazımdan ötürü de beni taşlayacaklar çıkacak elbette. Korktuğumu söyleyecekler. Olsun, benim de vekilim Rabbimdir; benim olmadığım yerde, benim duymadığım kapı arkalarında, elimin ve dilimin ulaşmadığı köşelerde benim haysiyetimin koruyucusu O’dur.
Beni karalayanlar sadece ahiret yükümü hafifletirler. Teşekkür borçlanırım onlara.
Senai Demirci – Haber 7
senaidemirci@gmail.com
Bir cevap yazın