let me say ‘whoaaw’. Allaha sükür , bugun gezmek ne demek onu ogrendim :D. sabahin ilk ısıklarıyla baslayan gün, 9 gibi venedik’in kalbi san marco meydanındaydim. kaldigim yer olan ostello venezia hostel’in organize ettigi bedava sehir turu saat 10:45 de baslayacakti ve o zamana kadar biraz etrafta gezinip vakit gecirdim. Bu arada, day-pass ticket almadigim icin sabahleyin bota bedava bindim. gördüklerinde ceza uyguluyorlarmıs ama kimse gormedi. bende bundan pek hosnut degilim ama napalim. Neyse san marco meydanındaki basilica church sabah saatlerinde muazzam kalabalik oluyor butun turlar bu saatlerde geliyorlar. Ve yuzlerce kisilik kuyruklar olusturuyorlar. Church ziyareti bedava oldugu icin tabi bu kadar kalabalik.
Saat 10:30 oldugunda bana soylendigini zannettigim yerdeydim ancak yeri yanlis anlamisim. queensland li bir aussie kizla tanısarak basladi gun. “waeell, there was a grauup hiiyar ” diyerekten bana yardımcı olmaya calissada sonradan benim aradigim grubun onlar olmadigini anladim. Aradan 10 -15 dakika gecti ve bulusma vakti gecince aussie kızı arkadaslarıyla bulusmak uzere orada bırakarak, meydanın farklı noktalarına gittim. Tam ümidi kesmistim ve tek basima gezmeye baslayacaktim ki, 5-10 kisilik bir gruba rastladim. yanlarına sokuldum ve aradigim grubun onlar oldugunu anladim.
neyse 10-15 dakikalik bir beklemeden sonra, tüm grup toparlanınca, aussie oldugunu iddia eden ama gruptaki aussielere göre, danimarka kırması olan catherine adlı tur rehberimizi vize venedik’i san marco meydanından baslamak üzere anlatmaya basladi. Sıradan bir meydana benzeyen san marconun ne kadar sacmalıklarla dolu bir yer oldugunu ve venedik’in tarihsel olarak hakkında hep kötü ve acıklı seyler anlatılan bir yer oldugunu anlattı bize objektif rehberimiz.
Mesela meydandaki eskiden venedik düküne ait olan binanın kolonlarında, idam cezalilarının bir kolonun etrafında, 7-8 cm lik bir kaygan bir mermer üzerinde dönmeye calistirildigini, eger donebilirlerse idam cezalarının affedildigini soyledi. tabi bu neredeyse imkansızmıs.
San marco meydanının bir zamanlar austuryalilar ve venedikliler arasında sürekli el degistirdigini, hatta bir ara napolyonun venediki ele gecirdigini ve o sırada suan müze olarak meydanın bitiminde bulunan binayı yaptırdıgını soyledi. napolyonun tek yaptıgı iyilik de buymus ona göre.
venedikliler ve austuryalilar bu meydanın iki tarafından bulunan binalara sahipmisler ve o zamanlar, sürekli olarak meydanda bulusup kavga edip ayrılırlarmis. isleri gücleri kavga etmekmis yani. sasırmadik.
Catherine’in sürekli soyledigi bir sey varki, venedik’teki hemen hemen herseyin dünyanın farklı noktlarından ozellikle istanbuldan yunanıstan dan ve mısırdan calinti oldugu. basilica kilisesindeki kutsal emanetler, hacli seferleri sırasında istanbuldan calinmis. buranın cephaneligi yani gemi tersanesi konumundaki ‘arsenale’ adlı noktadaki aslanlar da yunanıstandan yürütülmüs. bunlar gibi onlarca sey.
venedik bizans, batı roma ve gothic mimarisiyle tam bir karisim ve muzzam bir sanatsal zenginlik. ben pek anlamıyorum da etraftakiler oyle diyor. bana göre sadece güzel uyumlu binalar. gothic filan kafam pek. 😀
rialto köprüsü venedik’in sembolü konumundaki koprü. buradan da gecerek gezimizi tamamladik. daha sonra catherine bize birkac güzel pizza yiyebilecegimiz yer onerdi ve ayrıldı. bahsis filan da vermedik. hic de gocunmadi. sagolsun. makinali gibi konusuyordu masallah isini cok iyi yapıyordu.
her neyse, ardından bu pizza mekanına gitmek isteyen benimle birlikte 5 kisi buldum. hep beraber onlarla adını hatırlamadigim ama cok guzel sebzeli pizzasının oldugu noktaya gittik. burada bu arkadaslarla tanıstık ve sohbet ettik. arkadasların isimleri, melbourne’den samuel , onun kız arkadası australiadan leisha, yeni zelandadan honor , chicago dan Deje ve yine chicago dan Ralene. hepsi cok cana yakın ve cok samimi insanlar. bugunu bu kadar güzel kılan kisiler de bu kisiler.
Bunlar taramali gibi aussiece ve ingilizce konusurken bende akısına ayak uydurmaya calistim. İlk birkac saat güzeldi ama saat 4den sonra iyice yoruldum ve genelde kafa sallayıp gülmeye gayret ettim. 🙂 bu gunun en ilginc olaylarından birisi samuel’ de malzeme mühendisiydi ve benimle tanıstıgına cok sasırdı. monash cıkıslı bir mühendis ve suan project management yapıyor.
Ardından san marco ya donmek üzere yola cıktık ve tren istasyonuna gittik. Istasyonun oradaki , venedik’in bütün yapısına aykırı olan sacma cam bloklar iceren köprüyü gorduk. oradan geri donerken bir biracı da oturduk ve taze sıkılmış portakal suyunu ictim. cheers yaparken karsındaki kisiyle göz teması kurulması gerektigini burada ogrendim. benim icin cok da onemli degil, . 🙂
Neyse , cok muhabbet olan bu arkadaslarla takıldıktan sonra , gunu bitirme kararı aldık ve deje ile kaldıgımız hostele geldik. son birbucuk saattir floransaya olan biletimi aldim Allaha sükür ve bu yazıyı yazdım. simdi görülesi bir gün batımı geride kaldı ve gun batımını fotograflayabilmek icin sanırım elimde bir tek yarın var. cunku ertesi gun bu saatlerde , Allah’ın izniyle floransa trenine binecegim.
Resimleri daha sonra ekleyecegim, bu kadar detayı unutmamak icin yazmadan edemedim. Yarın ola hayrola.
Bir cevap yazın